Küresel tedarik zincirlerinde kurumsal faaliyetlerin çevresel ve sosyal haklara etkilerine yönelik özen yükümlülüğünü düzenleyen Avrupa Birliği (AB) Kurumsal Sürdürülebilirlik Özen Yükümlülüğü Direktifi («Direktif») taslağı 23 Şubat 2022 tarihinde Avrupa Komisyonu tarafından yayımlamış; 14 Aralık 2023'te ise Avrupa Parlamentosu ve AB Konseyi arasında yapılan görüşmelerin sonucunda nihai versiyonuna ilişkin bir uzlaşıya varılmıştır.
Direktif görüşmelerini kapsayan bu en az 2 yıllık sürecin sonucunda 13 Haziran 2024 tarihinde 2024/1760 sayılı Kurumsal Sürdürülebilirlik Özen Yükümlülüğü Direktifi kabul edilmiştir.
Direktif 5 Temmuz 2024’te AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanmasının ardından 38’inci maddesi uyarınca 25 Temmuz 2024 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Direktif’in 37’nci maddesi gereğince ise, AB üye devletlerinin Direktif’i 26 Temmuz 2026'ya kadar iç hukuklarına aktarmaları gerekmektedir.
Direktif’in Temel Odak Noktaları:
Direktif’in Kapsamına Dahil Olan Şirketler:
26 Temmuz 2027'den itibaren:
26 Temmuz 2028'den itibaren:
26 Temmuz 2029’dan itibaren:
Direktif Kapsamında Öngörülen Yükümlülükler:
Direktif’te iklim değişikliğine ilişkin özen yükümlülüğü farklı başlıklar altında düzenlenmiştir.
Özen Yükümlülüğü uyarınca şirketler;
Özen yükümlülüğü konusunda kamuoyunu bilgilendirmelidir.
İklim Değişikliğine İlişkin Yükümlülükleri uyarınca şirketler;
İş modeli ve stratejisinin; sürdürülebilir bir ekonomiye geçişle, Paris Anlaşması'ndaki küresel ısınmanın 1,5°C ile sınırlandırılması ve iklim nötrlüğüne ulaşma hedefiyle uyumlu olmasını sağlamayı, böylece iklim değişikliğinin azaltılmasını amaçlayan bir ‘geçiş planı’ benimsemelidir. Geçiş planı, her yıl güncellenmeli ve şirketlerin ilgili hedeflere ulaşma yönünde kaydettiği ilerlemeyi göstermelidir.
Direktif, küresel iş dünyasında daha fazla şirketin çevre ve insan haklarına ilişkin sorumluluk almasını sağlamayı amaçlarken, Direktif’in ihlali durumunda birtakım yaptırımlar da getirmiştir. Bu yaptırımlar arasında yüksek para cezaları ve kamu ihalelerine katılım hakkının kaybedilmesi gibi önemli sonuçlar bulunmaktadır. Bu nedenle, şirketlerin Direktif’e uyum sağlamaları, hem hukuki hem de itibari açıdan büyük önem taşımaktadır.
AB'nin bu Direktif’i kabul ederek, gelecekteki iş modellerinin nasıl şekilleneceğine dair önemli ipuçları sunmakta ve küresel iş dünyasında sürdürülebilirlik anlayışını güçlendirmektedir. Bu gelişmeler, şirketlerin ve yatırımcıların gelecekteki stratejilerini şekillendirirken, aynı zamanda çevre ve insan haklarına daha fazla önem vermesini sağlayacak, buna teşvik edecek ve sürdürülebilir bir geleceğe doğru önemli bir adım oluşturacaktır.
İç hukuka aktarım sürecinin tamamlanmasının ardından 26 Haziran 2027 tarihinden itibaren Direktif, bir önceki mali yılda AB içinde 450 milyon Euro'dan fazla net ciro elde eden AB dışı şirketlere de uygulanacaktır. Bu kapsamda ilgili net ciro eşiklerini aşan Türk şirketleri de kademeli olarak Direktif'ten doğrudan etkilenecektir. Dolayısıyla ilgili eşikleri aşan Türk şirketlerinin Direktif'te öngörülen yükümlülüklere tam uyum sağlaması gerekecektir.
Ancak bu tarihten önce de Direktif'in kabul edilmesiyle birlikte AB üye ülkeleri başta olmak üzere birçok ülkede Direktif'te düzenlenen hususlar hakkında bağlayıcı düzenlemeler yürürlüğe girecektir. Bu düzenlemelere sahip ülkelere ihracat yapan Türk şirketleri de yakın dönemde Direktif'in etkilerini hissedecektir. AB şirketleri tedarik ve faaliyet zincirlerindeki iş ortaklarından yürüttükleri faaliyetlere ilişkin Direktif kapsamında bilgi taleplerinde bulunabilecektir. Zira bu düzenlemelerin bulunduğu ülkelerdeki şirketlerin insan hakları ve çalışan hakları konusunda kapsamlı bir değerlendirme yapması gerekecektir. Bu nedenle ilgili ülkelerde bulunan şirketlerin değer zincirinde yer alan Türk şirketleri bu düzenlemeler kapsamında bilgi verme yükümlülüğüyle karşı karşıya kalacaktır.
Bunun yanı sıra, Direktif ve ulusal düzenlemelere tabi olan şirketler, özen yükümlülüğü gerekliliklerini sağlayabilmek amacıyla kendileri ile aynı standartlara uyum sağlayabilen tedarikçiler ile çalışmayı tercih edebileceklerdir. Dolayısıyla ihracatçı konumunda bulunan Türk şirketlerinin rekabetçiliğini koruyabilmesi için Direktif ve Direktif bağlamında gelişen ulusal düzenlemeleri yakından takip etmesi ve bu standartlara ulaşmayı hedeflemesi gerekecektir.
Ayrıca ülkelerin Direktif'i iç hukuka aktarmasıyla birlikte, birçok ülkede özen yükümlülüğüne ilişkin yeni düzenlemeler ortaya çıkacaktır. Özen yükümlülüğünü düzenleyen Fransız Loi De Vigilance yasası gibi bağlayıcı düzenlemeler kapsamında tedarik zincirinin bir halkasını oluşturan şirketler gerçekleştirdikleri insan haklarına aykırı eylemleri nedeniyle doğrudan sorumluluğa tabi olabilecektir. Haklarının ihlal edildiği iddiasıyla çalışanlar veya üçüncü kişiler, ulusal yasalara dayanarak şirketin özen yükümlülüğüne aykırı davrandığını ileri sürebilecektir. Bu durum hem tedarikçi hem de ana şirket için hem maddi hem de itibari bir değer kaybı oluşturabilecektir.